Yorumsuz!

Askeri zorla konuşturdular. Yine de istedikleri cevabı alamadılar. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, Makedonya Savunma Bakanı Elenovski ile görüşmesinde, "Ben biliyorum, siz benden bir şeyler bekliyorsunuz." diyerek şunları söyledi: "Türban konusunda bazı basın-yayın organlarında çıkıyor; 'asker ne düşünüyor?' diye.

Türk toplumunun tüm katmanlarında askerin düşüncesini bilmeyen yok. Bir şey söylemek malûmun ilâmından ileriye gitmez." İşin doğrusu, Meclis'e intikal etmiş bir konuda Silahlı Kuvvetler'in bir görüş açıklamamasıdır. Ancak, burası Türkiye... Demokrasi yokuşunu tırmandığımız yer. Yine de, Sayın Büyükanıt'ın tahriklere gelmediğini söyleyebiliriz. Zira askeri tahrik edenlerin beklentisi şuydu: Genelkurmay Başkanı, bütün kuvvet komutanlarıyla birlikte bir basın toplantısı düzenlemeli, bir bildiri okumalı. Ertesi gün de malûm medya etekleri zil çalarak "Beklenen Muhtıra" manşetlerini atmalıydı.
AK Parti ile MHP'nin başörtüsüyle ilgili yeni düzenlemeler için harekete geçtiği günden beri malûm çevre "asker neden susuyor?" deyip duruyor. Hele müptezel biri var, gazetesinden kovulduktan sonra televizyon ekranında "bak Mustafa, asker şimdi konuşmayacak da ne zaman konuşacak? Bizim çağrımız darbe davetçiliği değil, biliyorsun" dedikçe, karşısındaki de "tabii Emin abi" deyip baş salladıkça, mesleğinizden de utanıyorsunuz. Medyada böyle de, üniversite cenahında durum farklı mı? Üniversitelerarası Kurulun Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeliğine aday gösterdiği Prof. Celal Şengör'ün dediklerine bakar mısınız: "Laiklik ilkesini korumak askerin görevidir. Genç subaylar da rahatsız, yaşlı subaylar da... 27 Mayıs'ı üniversiteler yaptı. Yasal olarak izin verilse bile türban kabul edilemez." Bu sözü faşizmin pençesindeki ülkeler dışında, hangi ülkede bir üniversite rektörü, bir akademisyen söyleyebilir? Adam açıkça ilan ediyor; 27 Mayıs askerî darbesini üniversiteler yaptırdı, yine yaptırırız diyor. Yasa çıksa bile uygulamayacaklarını ilan ediyor. Yarın Üniversitelerarası Kurul toplanıyor. Bildiri yayınlayacaklar. Toplantıda alınacak kararı, evet daha toplanmadan açıklıyorlar: "Bu bir karşı devrim çabasıdır, ordu göreve..." Türkiye'nin en büyük utancı, darbeci rektörlerin varlığıdır. Neden şu ortamda bir üniversite rektörü çıkıp; "Konunun laiklikle ilgisi yok. Eğer olsaydı, Türkiye'nin de kurucu üye olduğu Avrupa Konseyi'nin diğer 46 ülkesinde de üniversitelerde başörtüsü yasak olurdu. Laikliği doğru anlayan sadece biz miyiz?" demiyor? YÖK cemaatinden dışlanmak korkusu, akademik karakteri böylesine mi bozuyor, insafı böylesine mi yok ediyor ve vicdanı böylesine mi susturuyor?

Başbakan Erdoğan önümüzdeki günlerde bu yeni sürecin sabote edilebileceği, provokasyonların olabileceği uyarısını boşuna yapmadı. Zihniyeti ve tepkileri belli üniversite yöneticilerinin bu provokasyonların içine girmeyeceklerini kim temin edebilir? Devletin içine sızmış çetelerin hazırlanan puslu havada kendilerine durumdan vazife çıkarmayacağını kim söyleyebilir? Başörtüsüyle ilgili yeni hukukî düzenleme çabaları, bir daha gösterdi ki, demokratikleşmenin önündeki en büyük engeller CHP, üniversiteler ve bir kısım yargı mensubunun zihniyetidir. Halkın oyu ile iş başına gelemeyeceklerini anlayanlar, hep bürokratik vesayetin kanatları altına girmeyi yeğlediler. Meclis'e, yani milli iradeye saygısızlık en büyük eşkıyalıktır. Demokrasi, eşkıyaların değil, hukukun üstünlüğüne, özgürlüklere, temel insan haklarına inananların yönetim şeklidir. Türkiye'yi bu yoldan döndürebileceklerini zannedenler mahcup olacaktır...

Hüseyin Gülerce
 

16 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]