''Kuraklık, Gıda Güvenliğini Doğrudan Tehdit Ediyor''

Son iki yıldır dünya genelinde sert bir şekilde yaşanan kuraklığın, gıda güvenliğini doğrudan tehdit ettiği kaydedildi. Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Çevre Mühendisliği Bölümü üyesi ve TEMA Sakarya Temsilcisi Yar. Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu, küresel bir sorun olan dünya üzerinde 850 milyon insanın etkilendiği kronik açlığa neden olan faktörlerin ortadan kaldırılmasına yönelik acil önlemlerin alınması gerektiğine dikkat çekti.

Bu sene Dünya Gıda Günü'nde ana tema, 'Dünya Gıda Güvenliği: İklim Değişikliği ve Biyoenerjinin Getirdiği Zorluklar' olarak belirlendi.

Gümrükçüoğlu, bu çerçevede yapılacak faaliyetlerle iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkileri ve biyoyakıtların gıda üretimine etkileri konusunda bilincin artırılmasını hedeflediklerini kaydetti. Kuraklığın, fosil yakıt kaynaklı sera gazı salınımlarının ozon tabakasını etkilemesi, buna dayalı olarak karası ve denizi ile yer kürenin ısınması, hava sıcaklığının ortalamaların üzerinde yükselmesi, ormansızlaşmanın ve çölleşmenin hızlanması, tarım arazilerinin giderek bozulması ve yok olması gibi benzeri bir çok değişkene bağlı olarak ortaya çıkan 'iklim değişikliği sorununun' sadece bir parçası olduğunu vurgulayan Gümrükçüoğlu, "Özellikle son iki yıldır dünya genelinde daha sert şekilde yaşanan kuraklık, gıda güvenliğimizi doğrudan tehdit etmektedir. 2007 yılı nisan ayında ülkemiz ve dünyanın birçok bölgesinde kuraklık gerekçe gösterilerek gıda fiyatlarında olağanüstü artışlar yapılmış, bu durum dünya genelinde toplumsal barışı bozarak aç kalan insanları gıda taşıyan gemilere saldıracak konuma getirmiştir. Ülkemizde bu kadar uç noktalara gelinmese de bir anda oluşan pirinç kuyrukları hafızalarımızdadır." diye konuştu.

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmanın 2050 yılına kadar bugünkü enerji gereksiniminin yüzde 55'inin özellikle biyokütle enerjisine yönelik yetiştirilmiş bitkiler tarafından karşılanabileceğini öngördüğünü bildiren Gümrükçüoğlu, "Biyoyakıtlar, yenilenebilir bir enerji kaynağıdır, saf halde biyolojik olarak doğada çözünür, karbon emisyonu ve iklim değişikliğinin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlar, ancak, üretim mekanizmalarındaki plansızlık yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Örneğin, uzmanlar biyoyakıt üretimi için tarıma açılan alanlarının doğal alanlar üstündeki baskıyı arttırdığına özellikle dünyanın akciğerleri yağmur ormanlarındaki kesimleri hızlandırdığına işaret etmektedir." dedi.

Biyoyakıtların kullanımının artmasının Türkiye için ekonomik ve çevresel faydalar getireceğine inandıklarını ifade eden Gümrükçüoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak, biyokütle üretiminin kontrolsüz biçimde çoğalması ve monokültüre (bir arazide tek bir türün yıllarca yetiştirilmesi) yol açma olasılığı gıda güvenliğimizi ve dolayısıyla ulusal güvenliğimizi tehdit edebilir. Bu noktadan hareketle enerjide sadece petrole bağımlı kalmak yerine çevreyle dost alternatifler olan biyoyakıtlar, güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını dengeli bir şekilde arttıracak çevreyle dost sürdürülebilir bir enerji politikası geliştirilmesi ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz."

15 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]