Kenan Sofuoğlu ile güncel olarak yapılmış röportaj...

Kenan Sofuoğlu oğlu Hamza'nın vefatından sonra ilk kez röportaj verdi. "Evladımı kaybettim bu benim sınavım.."

Tüm dünyanın tanıdığı bir sporcu o. Motosiklet üzerinde tarih yazıyor, başarıdan başarıya koşuyor. Üç kez dünya şampiyonu oldu. Hikayesi Adapazarı'nda başladı, motorsiklet sevdası da. Babası tamirciydi, küçük bir tamirhanesi vardı. Abileri Bahattin ve Sinan'ın yolu da aynı tamirhaneden geçti. Onun hayatı roman olacak cinsten... Kenan Sofuoğlu çoğu kimsenin dayanamayacağı acılarla yüz yüze geldi. İlk olarak, 2002 yılında abisi Bahattin'i, sonrasında diğer abisi Sinan'ı kaybetti. İki oğlunun ölümlerine dayanamayıp kalp krizi geçiren babası da 55 yaşında kanserden vefat etti. Ailesinden sadece anne ve kız kardeşi kalan Kenan Sofuoğlu, bu kez de en büyük acı denilen evlat acısıyla yıkıldı. Dört aylık bebeğinin naaşını tek başına taşıyarak, herkesi duygulandırdı. Bebeklerde çok nadir görülen beyin kanaması sonucu ilk çocuğunu toprağa vermek zorunda kalan Sofuoğlu, genç yaşında sayısız acı tecrübe etmiş. Oğlunu defnettikten iki gün sonra yarış nedeniyle gittiği Malezya'dan dönen ve ayağının tozuyla bizi kabul eden Sofuoğlu'yla konuştuk. Bu kadar acıyı yaşasa çoğu insan isyan ederdi, Sofuoğlu ise tevekkül içinde. Akıcı konuşuyordu ancak ses tonundaki sakinlik, yaşadıklarının ağırlığını hissettiriyor gibiydi. Belli ki kendisini inancı ve yoğun işi ayakta tutuyor.

İşte Sofuoğlu'nun anlattıkları...

- İlk bebeğinizi beyin kanamasından kaybettiniz, anne karnında herhangi bir rahatsızlığı var mıydı?
- Eşimin hamileliği dönemindeki kontrollerinde sağlıklı, enerjisi çok yüksek bir çocuk gözüküyordu. Avustralya, Tayland gibi uzak ülkelerdeki yarışlarımın yoğun olduğu döneme denk geldiği için, doğumu da eşimin ailesinin yanında, Hollanda'da yaptık. O dönemde de, öncesinde de çocuğun sağlığıyla ilgili hiçbir sıkıntısı olmamıştı. Olsa bile bizim için değişiklik olmazdı. Biz her türlü razıydık.

- Hastalık nasıl ortaya çıktı?
- Engelliler için katılacağım Alanya'daki programıma, hava sıcak olacağı için eşimle, Hamza'yı da götürdüm. O gün huysuzlanmıştı. Çok sonra yapılan tetkiklerde faktör-5 hastalığı ve beyin kanaması geçirdiği ortaya çıktı. Her şeyiyle kabul edip, tüm mücadelemizi yaptık. Sadece parmağını kıpırdatması bile bize yetiyordu. Bir buçuk ay sağlıklı yaşadı sonra üç ay yoğun bakımda kaldı. Çocuğumu yoğun bakımdaki haliyle hatırlıyorum. Sağlıklı günleri bir rüya gibi geldi geçti.

BU BENİM SINAVIM

- Son nefesinde yanında mıydınız?
- Her zaman yanındaydık. Biliyorum ki, en hayırlısı hem Hamza hem de bizim için buydu. Bizim için en zor nokta, bebeğimi en tatlı, en güzel zamanında toprağa vermekti. Evlenip de çocuğu olanlar, bizim yaşadığımızı çok iyi anlar. Son altı yıldır çok büyük kayıplarım oldu. Hamza'nın bu kayıplardan sonra gelmesi bizim için bir mucizeydi. Çok mutlu etmişti bizi. Ama Hamza'yı bu kadar erken kaybedeceğimizi bilemezdik. Ben zaten eşime dostuma Hamza'dan birkaç ay büyük çocuğu olan kız kardeşime, "Kıymetini bilin" diyorum. Çünkü sağlık Allah'tan gelen en büyük nimet. Bu nimeti paranla, milyonların olsa alamazsın.

- Odası duruyor mu hâlâ?
- Odasını altı ay öncesinden hazırlamıştık. İki akşam yattıktan sonra Alanya'ya gitmiştik. Odasını aynı şekilde öylece bıraktık. Hamza gelecekmiş gibi, bütün elbiselerini, her şeyini tutuyoruz. Yarın öbür gün çocuğumuz olur bir de erkek olursa o odayı kullanır. Kız olursa ayrı oda yaparız. Rabbimden temennim inşallah, Hamza'ya benzeyen bir çocuğumuz olur.

- Büyük acılarla karşılaştınız. Üstesinden nasıl geliyorsunuz?
- Zamanında dedemin burada tanınan bir imam olması, ailemin beni yetiştirme tarzı ve en önemlisi inançlı insanlar olmamız en büyük kuvvetimiz. İnsanın ahiret gününe, öbür dünyaya, ölümün bizim için var olduğuna inanması böyle acılarla mücadelesinin güçlü noktası oluyor. İnançsız bir insan olsaydım, inanın bu katlanılacak şey değildi. Ama Allah zorluğun yanında, kolaylığı, sabrı veriyor. Babam ölünce bir annem bir de kız kardeşim kalmıştı. Kardeşim evlenip, evden ayrıldı. Sadece annem kaldı. Babamı defnederken şunu düşünmüştüm; "Annemi de kaybedersem, yanacak kimse de kalmadı" demiştim. Yine Bahattin abim rahmetli olduğunda, babam gözümün önünde kalp krizi geçirmişti. Orada da "Yarın bir gün evlenip çocuğum olursa ve çocuğumu kaybedersem" diye aklımdan geçmişti. Yine "Olmaz herhalde, Rabbim yaşatmasın onu" dedim. Ama bunu ilk çocuğumda yaşadım... Babamın halleri geldi aklıma. Evlat kaybetmenin büyük acı olduğunu anladım.

ALLAH BÖYLE İSTEDİ

- Kennedy ailesine benziyorsunuz...
- Hamza'yı kaybettikten sonra anneme ve kız kardeşime dedim ki, "Bu en çok benim sınavım" Yeni bir aile kurdum, daha başlar başlamaz ailemden birini kaybettim. Kennedyler ayrı dava ama Türkiye'de gördüğüm yetiyor. Ne aileler sönüyor...

- Profesyonel yardım aldınız mı?
- Yok. Elhamdülillah.

- Bir tarafta büyük acılar yaşadınız bir tarafta elde ettiğiniz büyük başarılar var...
- Tamirhanede çalışan bir çocukken hayalim, Türkiye'den çıkıp dünyada yarışan, tanınan bir sporcu olmaktı. Biz tamirhanede çırakken Allahu teala aldı bizi oradan dünya şampiyonlukları yaşayan sporcu haline getirdi. Cumhurbaşkanlığı iftarında Cumhurbaşkanı masasına kabul ettiğinde aklımdan geçenler bunlardı. Bir kısımda Allahu teala çok verdi, bir kısımda çok aldı. Bunun sonunda ben, "Böyle olmasaydı da böyle olsaydı" diyemem. Çünkü Allahu teala böyle takdir etti. Buna razıyız, Elhamdülillah.

- Şampiyonluk olmasaydı ama ailem dursaydı dediniz mi hiç?
- Bunu çok düşündüm. Ve cevabını okuduğum bir yazıda buldum; "Hiçbir zaman, 'şöyle olmasaydı böyle olurdu, böyle olmasaydı şöyle olurdu' diye düşünme. Allah böyle istemiş ki böyle oldu. Bu kayıpları vermem ama bu başarıları almam gerekiyormuş. Belki bu başarılar bazı insanlara, ülkeme faydalı oldu. Yaşadıklarımızın sonunda diyeceğim tek şey şu: Elhamdülillah.

- Acıların öğrettikleri oldu mu?
- O acı içerde hiçbir zaman dinmez. Bahattin abimin kaybı çok zordu çünkü ilk kez aileden birini kaybetmiştik. Sinan abimi kaybettiğimizde artık Bahattin abimden tecrübe kazanmış bir aileydik.

- Yani 'acı tecrübesi' mi oluşuyor?
- Evet. Acı tecrübesini kazanmıştık. Babam ölünce, evde annem ve ben kalmıştık. Her hafta Avrupa'ya gitmem gerekiyordu. Annem yalnız kalınca psikolojisi bozulmaya başladı. Bana, "Artık gitmeni istemiyorum, yarışlarda dua da etmiyorum" diyordu. Ama Türkiye bana yatırım yapmış, İstiklal Marşı'nı okutacak tek sporcuyum. Her şeyi bırakıp da tekrar tamirhanede devam edemezdim. Bu anlamda özellikle 2011-2012 sezonu çok zor geçti. Aynı dönemlerde eşimle de tanışmıştım.

- Başınıza bir şey gelmesindenkorkuyor musunuz? Yaptığınız spor riskli.
- Babam 11 yaşından beri motosiklet kullanan biriydi. Kalp krizi geçirdi, kazalar geçirdi ama kanserden vefat etti. Rahmetli Bahattin abim 24 yaşındaydı. Hayatta tanıdığım en temkinli insanlardan biriydi. Hayatı motor üzerinde geçti. Ama evinin önünde karşıdan karşıya geçerken, yürür vaziyetteyken araba çarpmasıyla vefat etti. Sinan abim, motosiklette rahmetli oldu. Hayatının yüzde 80'ini motosiklet üzerinde geçiren bir insanın motosiklette vefat etmesi bence normal bir şeydir. İşin güzel tarafı, trafikte motosikletle kaza yapıp birine zarar verip bir başkasının hayatına da mal olmadı. İşini yaparken, ekmeğini kazanmak için çıktığı yarışta kaza meydana geldi. Ben de bu işi zevkine yapmıyorum. Dünya şampiyonasında lider konumundayım. Birileri beni geçmeye başladığında, belki şampiyon olamadıktan üç sene sonra bu işi bırakacağım.

HAMZA'YA ÇOK AĞLADIM

- Bu kadar kaybın, acının ardından gözünüzde yaş kaldı mı?
- En çok babam ve Hamza'ya ağladım. Evlat kaybetmek çok büyük bir acıymış onu anladım. Ama gözdeki yaş bitmez. Bitseydi anneminki biterdi.

- Gece yatarken ne düşünüyorsunuz?
- Şu anda düşündüğüm şey Hamza'nın, eşimle ortamızda yatması. Eşime de diyorum, en zor süreç, bir dahaki çocuğumuz olana kadarki süreç.

- Hamza'nın defninden iki gün sonra Malezya'ya gittiniz... Gerekiyor muydu?
- Gitmezseniz, 'şampiyonayı kapattınız' demektir. Şampiyonluk liderliğim devam ediyor. İspanya, Fransa ve Katar aşamaları kaldı. Hayalim İspanya ve Fransa'daki yarışmayı kazanırsam şampiyonluğu orada ilan etmek. Allah'ın izniyle alacağım. Kupanın üzerine de 'Hamza için' yazdıracağım. Kaskta da iki abimin adı yazıyor. Onlar sayesinde yarışıyorum.

- "Hayatım roman, film olur" derler ya siz de öyle diyor musunuz?
- Bunu söylediler. Şu an hayatım film olacaksa, yaşadığım acılar değil başarılarım konu olmalı. Ama şu an değil. Kariyerimi bitiririm, sporumu bırakırım, o zaman olur. Burada ben sadece her yılın belki bir dakikasını anlattım. O yıllar içinde yaşadıklarım, bu noktaya gelmem, bana gelen yardımlar, uzatılan eller, kayıplar... Kolay şeyler değil.

EŞİM HER GÜN HAMZA'YI ZİYARETE GİDİYOR

- Eşiniz menajeriniz miydi?
- Babamı kaybettikten sonra yeni bir yerde yarışıyordum. Yarıştığım kategoride farklı bir rakibimin sponsoruydu eşimin ailesi. Hollandalı bir aile. Kendisiyle yarışlara gidip gelirken tanıştık. Ailenin kökeni Cezayirli ve Müslüman. Ancak dini çok bilmiyorlar. Bizim Türkiye'de de öyle insanlar var ama... Beni evlerindeki bir husus çok etkilemişti. Eşimin oda kapısının içerdeki tarafında, 'la ihale illallah' yazıyordu. "Kim yazdı bunu?" dedim. "Evi dekore eden kişi. Hollandalı, Müslüman değil" dediler. "Dinimizdeki en önemli şeylerden biridir" dedim. Orada belki bir mesajdı. Çok etkilenmiştim. Ayrıca benim inancıma da saygı duyuyorlar. Mesela Hamza'nın defninde ailesi hiç sorun yapmadı. Hamza'yı saat 16:00'da kaybettik, saat 18:00'de de defnettik. Bu ertesi güne sarkabilirdi. Ama Hamza daha bir bebek, helalleşmesi gereken biri yoktu. Hamza melekti. Dinimiz, ölüyü en hızlı şekilde defnedin der. Çünkü o geceyi ne morgda geçirmesini kabul edebilirdim ne de o geceyi öyle yaşayabilirdim. Ailenizden birini kaybettiğinizde onu ne kadar hızlı defnederseniz, yüreğinizin acısı o kadar hızlı iyileşmeye başlıyor. Bir yara gibi düşünün.

- Eşinizin durumu nasıl şimdi?
- Ailesinin yanına Hollanda'ya gitmesini önerdim ancak gitmedi. Orada ikizi var, iyi olur diye düşündüm. İyi olmaya çalışıyor ama her gün Hamza'yı ziyarete gidiyor.

ALTI ÇOCUĞUM OLSUN İSTİYORUM, KALABALIK BİR AİLE OLALIM

- Bu aşamada hâlâ hayalleriniz var mı?
- Hayalim bir kez dünya şampiyonluğuydu, üç kez başarmak nasip oldu. Dördüncüsü, beşincisi gelirse güzel olur, anılarda kalır. Yetiştirdiğim birkaç çocuk var. Hayalim dünya şampiyonu yetiştirmek. İnşallah bunu yapacağım. Bu sporcuları da para için yetiştirmiyorum. Onlardan para kazanayım derdinde değilim.

- Özel yaşamınızdaki hayaliniz ne olur?
- Allah nasip ederse, -eşimle de konuştuk- altı çocuk hayalim var. Umudum Hamza'ya benzeyen çocuğumuzun olması.

- Neden altı?
- Kalabalık bir aileydik. Artık değiliz. İnşallah tekrar kalabalık bir aile oluruz. Bol bol çocuklar olur. Altı olur, yedi olur. Eşim kabul etse ben 10 çocuk isterim. Çocuk berekettir. Hamza'yla ilgili hayalim, Formula-1 pilotu olmasıydı. Türkiye'nin öyle bir eksikliği var. Türkiye'yi bu yarışlarda Müslüman sporcu olarak temsil etmesini isterdim. Erkek çocuklarım olursa bunu yapmaya çalışacağım.

- Nelere değer verirseniz?
- Aileye değer veririm. Hayatta her şeyden önce aile gelir. Eşim konusunda da en büyük hayalim; tam anlamıyla İslam'ı yaşamasıdır.

- Eşiniz kapandı mı?
- Şu an kapanma yok. Hamdolsun giyim olarak çok gelişmeler var şu anda. Artık bir saç kaldı. O da nasipse...

- Bu konuda baskı yapıyor musunuz?
- Baskı yapmam. Yaparsam ters tepeceğini çok iyi biliyorum. Baskı yapmak doğru da değil. Ben istediğim için değil kendi kararıyla bu olmalı. Sadece "Eğer yaparsan mutlu olurum, ama yapıp yapmamak senin elinde" derim.

Ropörtaj;
Nebahat Koç / Pazar Sabah

8 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]