''Alınmayan tedbir, yapılmayan denetim “Kader” değildir!''

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 586. hafta basın açıklamasında Aladağ’da bir öğrenci yurdunda çıkan yangını sistematik hale gelen ihmallerin bir parçası olarak nitelendirdi ve “kader” denilerek sorumluluktan kaçılamayacağını ifade etti.

12. yılında haftalık basın açıklamalarına devam Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 586. hafta açıklamasında, Aladağ’da çıkan öğrenci yurdu yangınını, ekonomideki gidişatı, Mavi Marmara davasındaki gelişmelerle, Halep’te yaşanan insanlık dramını gündemine aldı. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Erhan Duru’nun okuduğu açıklamada “Adana'nın Aladağ ilçesinde alevlerin sardığı yurt binasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyoruz. Maalesef, 11 çocuğumuzu ailelerinden çok acı bir şekilde koparan bu yangın, ülkede sistematik hale gelen ihmallerin bir parçası… İdari ve siyasi hesabı sorulmayan, sorumluları cezalandırılmayan her acı hadise, bir sonrakine zemin hazırlıyor. Tedbir ve denetim mekanizması; siyasi çıkar yahut ya da kâr hırsına kurban edilirken, göz göre göre gelen tüm bu kazaların, cinayetlerin üstü “kader” denilip kapatılmak isteniyor. Bu, Allah’a iftira etmek değil midir? Alınmayan tedbirin, yapılmayan denetimin vebalinden “kader” deyip kaçabilir misiniz? O halde soruyoruz; bu acı “kader”ler neden hep yoksul halk çocuklarının başına geliyor?” ifadeleriyle başladı.

Mavi Marmara davasındaki gelişmelerin değerlendirildiği açıklamada “Başsavcılık, mahkemeye ulaşan “Türkiye ile İsrail Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” gereği davanın düşürülmesi talebinde bulundu. Böylece, Meclis’ten geçirilen anlaşmayla, 20 milyonluk lütuf tazminatı ile siyonist korsanların gerçekleştirdiği katliamın üzeri örtülmek isteniyor. Tüm dünyanın gözleri önünde İsrail’e adeta “Katledin, parasını lütfedin, affedelim” mesajı veriliyor.” denildi. Ekonomik duruma da değinilen açıklamada “Eğer döviz bozdurarak işler gerçekten düzeliyorsa, buna öncülüğü; halkı, dolar biriktirecek kadar zengin zannedenler yapsın!” çağrısı yapıldı. Halep’te yaşanan insanlık dramıyla ilgili olarak da “Suriye’de bir can daha yanmasın, bir bebek daha katledilmesin, bir çocuk daha ölüm korkusu yapamasın, bir ev, okul, hastane ya da pazar yeri daha bombaların hedefi olmasın. En başta geliştirilmesi gereken siyasi çözüm, çok geç kalınsa da artık bir an önce uygulansın.” denildi.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 586. Hafta Basın Açıklaması

Alınmayan Tedbir, Yapılmayan Denetim “Kader” Değildir!

Yönetim dışında her şeyin olağan halde seyrettiği bir haftayı daha geride bıraktık. Geçtiğimiz haftada da ocaklara evlat acısının ateşi düştü. Halkın ekonomisindeki daralma devam etti. İsrail işgal yönetimiyle ikili ilişkiler dahi kendi normaline döndü!

Bu hafta açıklamamıza ilk olarak Adana'nın Aladağ ilçesinde alevlerin sardığı yurt binasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır dileyerek başlıyoruz. Maalesef, 11 çocuğumuzu ailelerinden çok acı bir şekilde koparan bu yangın, ülkede sistematik hale gelen ihmallerin bir parçası… İdari ve siyasi hesabı sorulmayan, sorumluları cezalandırılmayan her acı hadise, bir sonrakine zemin hazırlıyor. Düşünün ki bu ülkede, 8 yıl önce, Konya Taşkent'te bir kız Kuran Kursu binası çökmüş; 17 öğrenci hayatını kaybetmişti. O gündür devam eden dava sonuçlanmış değil.

Tedbir ve denetim mekanizması; siyasi çıkar yahut ya da kâr hırsına kurban edilirken, göz göre göre gelen tüm bu kazaların, cinayetlerin üstü “kader” denilip kapatılmak isteniyor. Bu, Allah’a iftira etmek değil midir? Alınmayan tedbirin, yapılmayan denetimin vebalinden “kader” deyip kaçabilir misiniz? O halde soruyoruz; bu acı “kader”ler neden hep yoksul halk çocuklarının başına geliyor? O “kaza,” o “kader”, o ağızlarından düşmeyen “şehadet” neden makam ve mevki sahiplerinin çocuklarına bir türlü nasip olmuyor?

Bu haftanın bir diğer gündeminde ise doların yükselişi vardı. İktidara geldiğinden beri Türkiye’yi neoliberal piyasa sistemine entegre eden; küresel finans sisteminin bir parçası olmak için IMF’nin, Dünya Bankası’nın ve sermaye sahiplerinin istediği düzenlemeleri yapan AKParti; tüm yönetimi boyunca asgari ücret açlık ve yoksulluk sınırının altında olmasına rağmen ekonomide işlerin iyi gittiğini iddia ediyor, bununla övünüyordu. Peki, şimdi siyasi krize bağlı olarak ekonomik bir kriz derinleşirken; bunun sorumluluğu niye “dış güçler”den biliniyor ve çözüm diye halka “dolar bozdurun” çağrısı yapılıyor? Eğer döviz bozdurarak işler gerçekten düzeliyorsa, buna öncülüğü; halkı, dolar biriktirecek kadar zengin zannedenler yapsın! Önce, iktidar seçkinleri ve onların kamu bütçesinden zengin ettikleri şirket sahipleri hesaplarındaki dolarları bozdursunlar.

Şurası iyi anlaşılsın ki; mevcut piyasa sisteminde iç ve dış güç diye ayrımlar uzun süredir kalmamıştır. Sermaye sahiplerinin rantı, doları, bonosu, borsası, dövizi ve banka hesapları minimum maliyet ve maksimum kazanç ile bu ekonomik düzende rahatça dolaşabilmektedir. Yoksul ve emekçi halk kesimleri ise bu faiz ekonomisinin kredi bataklığına doğru çekilmektedir. Bir zamanlar IMF üzerinden devletler piyasa kapitalizminin kölesiyken; artık bankalar üzerinden tüm insanlık sömürgeleştirilmiştir. Türkiye de maalesef bu düzenin bir çarkı haline getirilmiştir.

Bu haftanın bir düğer gündemi ise Mavi Marmara davasındaki gelişmeler oldu. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada, başsavcılık, mahkemeye ulaşan “Türkiye ile İsrail Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması” gereği davanın düşürülmesi talebinde bulundu. Böylece, Meclis’ten geçirilen anlaşmayla, 20 milyonluk lütuf tazminatı ile siyonist korsanların gerçekleştirdiği katliamın üzeri örtülmek isteniyor. Böylece tüm dünyanın gözleri önünde İsrail’e “Katledin, parasını lütfedin, affedelim” mesajı veriliyor.

Bu hafta son olarak, Halep’e değinmek istiyoruz. Burada, Suriye meselesinde, en başında beri Suriye halkının kaderi üzerinden kanlı bir satranç oynanmak istendiğine dikkat çekmiştik. Gözlerimizin önünde bir ülke yıkıma uğradı, yüz binlerce insan bir iç savaşta mahvoldu. Ve işler öyle bir noktaya geldi ki, bugüne kadar güvenli ortamlarda durarak savaş propagandası yapanlar dahi “artık yeter” noktasına geldi. Evet, gerçekten artık yeter! Suriye’de bir can daha yanmasın, bir bebek daha katledilmesin, bir çocuk daha ölüm korkusu yapamasın, bir ev, okul, hastane ya da pazar yeri daha bombaların hedefi olmasın. En başta geliştirilmesi gereken siyasi çözüm, çok geç kalınsa da artık bir an önce uygulansın.

Değerli dostlar, ne yazık ki bir zamanlar, Fırat’ın kıyısındaki kuzunun canıyla dertlenen yöneticilere sahip bir ümmettik; bugün kurtlara alkış tutan bir hale geldik. Platform olarak, bu gidişatı durdurmak için hak ve adalet mücadelemize devam ediyoruz. Hem ülkemizde hem bölgemizde insanların barış ve huzur içinde yaşadığı günlere kavuşmayı temenni ediyoruz.

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği
7 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]